Mesleki Aforizmalar

Kurallar ve Metakurallar

Yüksek lisans derslerim sırasında “organik arı yetiştiriciliği” dersinin uygulamadaki zorluğu/kolaylığı konusunda düşüncelerimi açıklarken hocam “Kurallarını bilsen yapabilirsin.” demişti. O gün için bu konuda daha önce hiç düşünmediğim için söyleyeceklerim kısıtlıydı ve karşımdaki kişi –yani hocam– arıcılık konusunda ileri gelen akademisyenlerden biri olduğu için sınırımı bilmem gerekiyordu.

Bugün için hocamın karşısında yine suspus olacağım açık. Bununla birlikte onun karşısında olmadığımı düşündüğüm bu ortamda bazı söyleyeceklerim var.

Söyleyeceğim bir-iki düşüncemi açıklamadan önce mera, orman, çayır gibi insan elinin olabildiğince az değdiği ortamlar ve tarımın olgunlaşmasını bilmek gerekiyor. Bugün tarım öğreniminde kültüre alınmış canlılar (bitkiler ve hayvanlar) diye anlatılan ve büyük alanlarda yetiştiriciliği yapılan buğday, soğan, ipek böceği, elma ağacı gibi canlıların her birinin, büyük bir ekosistem olan meralarda, ormanlarda ya da çayırlarda olduğunu ve kendi yaşam döngüsünü sağlayacak şekilde evrimleştiğini bilmeliyiz. Belki ve muhtemelen farklı adlarla anılan ırklar ya da türler ama doğada varlar. İnsanoğlu ise avcılık-toplayıcılık hayatından tarım hayatına geçiş sürecinde bu canlıları bir takım teknolojik yöntemler kullanarak halihazırda insan tüketiminde kullanılan haline getirmiştir. Teknolojik yöntemlerle anlatmak istediğim ise günü şartlarından ve bilinenden-uygulanandan daha gelişmiş ve farklı uygulamalardır.

İnsanoğlu doğada var olan bu canlıları kendi için geliştirirken ya da kültüre alırken bir takım kurallar koymuştur. En güçlü tohumun yeşermesi gerekirken toprağı havalandırarak, besleyerek tohumun yeşermesini, en güçlü hayvanın canlı kalması gerekirken besleme saatlerini belirleyerek, saklanma koşullarını iyileştirerek istenen her bir hayvanın canlı kalmasını sağlamış. Dahası bugün biyoteknoloji denen uygulamalarla her bir canlının daha güçlü olması sağlanmıştır.

Söylediklerimde eksiklik ya da kendi düşüncelerim olduğu için yanlışlık olabilir ama bu doğa, tanrı, ekoloji ya da her ne adla anılırsa anılsın düzenin bozulduğunu değiştirmez.

Diğer ülkeleri bilmiyorum ama ülkemiz mevzuatında gerekli izinler alındığı sürece organik tarımda yabancı ot ilaçları kullanmak serbest. Ya da ilgi alanın olduğu için daha fazla hakim olduğum arıcılıkta arıcılığın baş düşmanı olduğu söylenen varroa için izni alınan bir takım ilaçların kullanımı serbest. Bu da koyduğumuz kuralların aslında alışılagelmiş ve doğru olmayabileceğini gösteriyor.

Mesela organik tarımda bir canlı yaşamını en iyi şekilde sürdürebildiği doğal ortamında yetiştirilmeyebilinir. Daha açıklayıcı olmam gerekirse İtalyanın muhtelif yerlerinde yetişen İtalyan çimini organik olarak Türkiyede yetiştirebilirsiniz. Ya da Kilis ilinin koşullarında özgür bir şekilde, herhangi bir yardıma ihtiyaç duymadan yaşayabilen Kilisin sığır ırkını Samsunda yetiştirebilirsiniz. Yeter ki gereken ve ihtiyaç duyduğunuz kuralları koyun.

Yani doğanın kendi koyduğu kurallar içinden bazılarını seçip kendimize uygun hale getiriyoruz. Bu ne kadar doğru?

İstatistiklere göre dünya nüfusu son on üç yılda bir milyar artmış[1]. Bu artış kendi için yapmayacağı şey olmayan insanoğluna çok normal geliyor. Kendi kurallarını koyan doğanın kurallarını değiştirmek içinde iyi bir mazeret. Bu mazaretin yanında yine tek başına bambaşka bir anlamı olan organik tarım için kurallar koymamız da çok normal. Ama yanlış.

Benim gibi bencil insanlar sadece gelecek kuşaklara kendi genini aktarabilmek için fazlaca üremeye devam ederse bu kuralları koymaya ve kavramları kendimizce tanımlamaya devam edeceğiz.

[1] http://data.un.org/_Docs/SYB/PDFs/SYB61_T02_Population,%20Surface%20Area%20and%20Density.pdf